Merhaba Dünya! :)
- sosyalbilimlerli

- 9 May 2020
- 4 dakikada okunur
Sosyalbilimlerli Podcast'in ilk yayını. Bu yazıda ne? neden? nasıl? niye? ne olacak? sorularının yanıtlarını bulacaksınız.
Sosyal Bilimler dünyada ilk insanların nefes almaya başlaması ile başladı aslında. İlk insan yaşam formu birlikte yaşayıp kendileri ile, ikinci kişilerle, çevre ile ve çevrenin de insan ile etkileşimine başladığından itibaren Sosyal Bilimler var.
Ama gelenektir biz yine de genel tanımımızı yapalım. Herkese göre bir sosyal bilimler tanımı var elbet ama en kısa ve kabul edilebilir olarak sosyal bilimler; "dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar."
Sosyal bilimler insanın kendi ile çevresi; çevrenin insan ile olan etkileşiminin bilimi aslında.
Yine çok farklı yorumları olan bilim dallarından oluşuyor; bunlar: Tarih, Coğrafya, Ekonomi, Hukuk, Arkeoloji, Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, Siyaset Bilimi, Eğitim Bilimleri belli başlı olanlar. Tabi bir de bu ana dallara yardımcı olanlar var filolojiden kriptolojiye oradan nümizmatiğe kadar uzanan onlarca başlık.
Tabi bu kadar geniş bir alan olunca insanların da kafaları karışıyor. Hangisi sosyal bilimlerdi? sorusu normal. Fakat bu kadar çok başlığın olması aynı zamanda Sosyal Bilimlerin bir "bilim" olarak algılanmasını da zorlaştırıyor.
Hemen algı demişken Türkiye'de sosyal bilimler, sayısal bilimlerin baskısı ve karikatürize edilişine teslim olmuş durumda. Halbuki Antik Dönemlerde, hatta daha bilimlerin sınıflandırılmamış olduğu dönemlerde sayısal bilimlerle uğraşan bir bilim insanı asla Sosyal Bilimlerden ayrı çalışmamış doğal olarak. Antik Çağ'da da Orta Çağ'da da matematik ile uğraşan kişinin yanında mutlaka bir tarih, coğrafya ve felsefe ile uğraşımı görüyoruz.
Türkiye'de sosyal bilimlerin önemsenmemesi algısına bence dünyada bilimlerin net bir şekilde sınıflanmaya başladığı andan itibaren değinmeliyiz.
"Eski Çağ Yunan filozoflarından Aristo'nun, felsefeyi temel alarak yaptığı sınıflandırması üç ana gruba dayanmaktadır:
1. Teorik bilimler (matematik, fizik ve ilk felsefe / metafizik).
2. Pratik bilimler (eylemlerimizi yönetmesi gereken kuralları belirleyen etkinlikler).
3. Poetik [(şiir), hitabet sanatı (retorik), diyalektik)].
Aristo’daki üçlü ayrım Stoacılar tarafından da benimsenmiş;1) Fizik, 2) Etik,3) Mantık olarak sınıflandırma yapılmıştır."
"Orta Çağ Avrupa’sında bilimler iki grupta sınıflandırılmıştır: 1) Gramer, retorik, diyalektik, 2) Aritmetik, geometri,müzik, astronomi."
"Yeni Çağın öncü düşünürlerinden Francis Bacon; hafıza, tasavvur ve aklın karşılığına denk gelecek şekilde; 1) Tarih, 2) Şiir, 3) ve Felsefe biçiminde sınıflandırma çabasına girmiştir. Yaptığı sınıflandırmadan oldukça yetersiz bir tablo çıkmıştır. Buna karşın André Marie Ampere (1775-1863) çok daha sistematik, eleştirel ve bilimlerin konularına göre hangi açıdan sınıflandırılabileceğini ortaya koymaya çalışmıştır. Ona göre dört ayrı açılım içinde bilimler sınıflandırılmalıdır: 1) Betimlemelere göre; ilk bakışta dikkati çeken özelliklerine uygun bir araya gelen bilimler, 2) Araştırmalara göre; ileri bir zihinsel çabayla ortaya konulan bilimler, 3) Yasa ve ilkeleri araştırmalarına göre, 4) Araştırma ve yasaların tespitinde ilişkili olanların birleştirilmesine göre."
"Sınıflandırmada nesnel bir tutum içinde olan Ampere, bilimleri iki büyük bölüme ayırır: Birincisi, konusunu maddenin oluşturduğu bilimler, ikincisi, konusunu düşüncenin oluşturduğu bilimlerdir. Toplam 128 bilim dalı kaydeden Ampere, bazı bilgileri de bilim olarak belirttiği ve yapay bir sınıflandırma yaptığı nedeniyle eleştirilmiştir."
"Auguste Comte’un sınıflandırılmasında basitten karmaşıklığa doğru bir düzen fikri vardır. Yaptığı ayrımlamada; 1 ) Matematik bilimler (soyut: hesap, cebir, integral; somut: geometri, mekanik), 2) Doğa bilimleri (cansızlar: inorganik fizik, biyoloji, sosyoloji). Bu sınıflandırmada sosyolojinin en sonda olması, en karmaşık ve diğer bilimlerin evrimi sonucu olmasındandır. A. Comte’a göre sosyoloji tüm bilimlerin en genelidir. Başta J. Stuart Mill ve Herbert Spencer olmak üzere birçoklarınca eleştirilmiştir. H.Spencer’in yaptığı sınıflandırmada; 1) Soyut bilimler (matematik), 2) Soyut-somut bilimler (astronomi, fizik, kimya,mekanik), 3) Somut bilimler (biyoloji, psikoloji, sosyoloji)."
Şimdi bu durumda yukarıdaki herkesin bilimlerin sınıflamasına katkısı olmuş olduğunu görüyoruz. Fakat günümüzde pratiğe en uygun sınıflandırma Auguste Comteunki gibi duruyor.
Bir diğer etken kuşkusuz ki Sanayi Devrimi. Zenginliğin ölçüsü toprakken bir anda coğrafi keşiflerin gelmesi, sonra yaşanan zenginliğin ölçütünün değerli madenler oluşu, ardından gelen toplumsal devrimler, Aydınlanma Çağındaki bilimsel buluşlar ve sonrasındaki üretim yani Sanayi Devrimi kuralları değiştirdi. Bu gelişmeler öncesi üretimde her şeyin öznesi insanken bir anda işin içine makinelerin girmesi ardından gelen sosyoekonomik olaylar derken peşi sıra yaşanan silahlanma akımı ardından gelen yayılmacılık sermaye birikimi, dünya pazarına sahip olma çabası "PRATİKLİK" ve "KAZANDIRMA" kavramları dolayısıyla bizim Sosyal Bilimler biraz geride kaldı. Zira makinelerinizin olması için artık felsefecilerinize, tarihcilerinize veya coğrafyacılarınıza pek ihtiyaç yokmuş gibi göründü. Çünkü fizik matematik ve nihayetinde mühendise ihtiyacınız var.
Türkiye'de ise bu durum hala yaşanıyor. Üretimdeki değerin değişmesi bir güç algısına sebep oldu. Sayısal Bilimler üretimde pratiklik kazandırdığı için ülkede matematik becerisi zayıf olan geri zekalı iyi matematik bilen çok zeki biliyorsunuz. Üniversite sayısal bilimlerle ilgili bir şey okumazsanız işsiz gözü ile görülürsünüz. Çok sevdiğiniz Filoloji Bölümünü kazandığınızı komşu teyzeye söyledikten sonraki tepkisi hayat enerjinizi emebilir.
Peki Dünyada ve Türkiye'de ne olmaya başladı? Artık bu durum Sanayi Devrimindeki dönem gibi değil. 2000'li yıllardan sonra internet ve inovasyonun değerlenmesi ile üretimde teknolojik gelişmelerle ardı sıra yeni üretim devrimleri yaşandıkça insan ilişkileri, verim, sosyalleşme, insanın ruh sağlığı gibi faktörler devreye girdi. Dünyada teknoloji üreticileri ABD, ÇİN, JAPONYA, GÜNEY KORE, ALMANYA ve diğer üreticiler şirketlerinde insan ilişkileri sosyal psikoloji gibi kavramlara önem vermeye başladılar. Hal böyle olunca bu ülkelerde Sosyal Bilimlere olan ilgi tekrar arttı.
Türkiye'de süreç yeni yeni anlaşılmaya başladı. İnsanı konu alan Sosyal Bilimlerle ilgili çalışmalar arttı, Sosyal Bilimler Liselerinin sayısı ve nitelikli öğrenci alımı başladı. Fakat bu konuda bir eksik var. Türkiye'deki yüksek öğretim programlarındaki sosyal bilimler algısı ve üretimi hala değişen Dünya ve Türkiye'ye oldukça arkadan bakıyor. Bunun sıkıntılarını yaşamıyor muyuz? Ardı ardına bir ay haber izleyin akşam bir televizyonda. Toplumsal olayların durumu ortada. Sosyal Bilimlerde yüksek öğretimde hemen bugün, fotokopi biliminden vazgeçmemiz lazım. Sosyal Bilimlerle ilgili lisans okumuş herkes bilir ki üniversitenin çekirdeği fotokopiciler. Çok iç acıtan bir durum.
Peki ne yapmalıyız? Oturup şikayet edip durum tespiti yaparak zaman kaybedemeyiz.
Ülkedeki bu algıyı değiştirmek için okul öncesinden başlayan bir okuma devrimi yapılmalı. Doğru okuma ilacına ihtiyacımız var. Teknolojik gidişat dolayısıyla kavram bilgisizliği söz konusu. Bir şeyi yorumlamak ve eyleme geçme konusunda sermayemiz olan kavram bilgimiz eksik. Ardından gelecek olan sanatla ilgilenmek toplum algısını Sosyal Bilimler lehine çevirecek bir başka unsur.
Doğru tarih öğrenmek tek başına yetmiyor. Yanında doğru coğrafya öğrenmek ve okumak da önemli.
Türkiye'de doğru Sosyal Bilimler algısının değişmesi için bir başka konu da tabiki Sosyal Bilimlerin tarihten ibaret olmadığı. Sosyal Bilimler Türkiye'de tarih olarak algılanıyor. Sosyal Bilimlerin ders şeklini almış Sosyal Bilgiler dersi de bu kapsamda çizilmiş.
Oysa Sosyal Bilimlerin ders hali Sosyal Bilgiler sadece tarih derslerinin öğretildiği değil tüm Sosyal Bilimlerin birbiri ile ilişkisi ile dünü bugünü ve yarını konumlandırmak olmalı.
Ülkemiz Sosyal Bilimler için bir cennet. Tarihsel ve Coğrafya bağlamında Antik Dönem Biliminin doğduğu coğrafyadayız. Sosyal Bilimler sermayesi açısından bir hazine üzerinde oturuyoruz. Yarını biçimlendirmek adına aslında Dünya'daki en iyi miras bizde. Fakat biz bunu kullanmak yerine depoya kaldırmışız.
Ülkemizdeki lisans programları Sosyal Bilimler alanında hemen şimdi üretime geçmesi gerekiyor. Çözülecek bir yığın problem, iyileşmeyi bekleyen birçok toplumsal yaramız var.
Dünya problem yumağı. Buna katkı yapmak için belki de başa; felsefeye ve felsefe eğitimine dönmemiz lazım.
Sosyal Bilimlerin iyileştirilmesi adına birlikte bu bilim alanını, bilim alanı olduğunu kabul edip hep birlikte yerden göğe kaldırmamız lazım.
Yarının basamaklarını çıkmak istiyorsak merdiven; Sosyal Bilimler.
Sosyal Bilimlerle kalın.



Yorumlar